Hepimiz dünya hayatında bazı şeylere mecburuz. Hayır hayır bazı şeyler değil, bir çok şeye mecburuz. Bin türlü dertle uğraşırız ömrümüz boyunca.
Tam rahatladık dediğimiz anda olmadık sıkıntılar gelir bulur bizi. Bazen derdimize dert katmak için gelir, bazen mutluluğumuzu bozmak için gelir. Ama ne olursa olsun gelmeden duramaz. İlla gelecek, ağzımızın tadını kaçıracak.
Sadece bu kadar mı? Dahası da var.
İş hayatında, sosyal hayatta, eğitim hayatında bin türlü haksızlıkla karşılaşırız. Sebepsiz yere önümüz kesilir. Hak ettiğimiz değeri bir türlü görmeyiz. Bizim yapmamız gereken işler ehil olmayan kişilere verilir. Ve daha neler neler…
Ama mecburuzdur bazı şeylere. Dedik ya mecburiyetlere mecbur olmak. Bazen verdiğimiz yanlış kararlar sürükler bizi mecburiyetlere, bazen de bizim elimizde olmayan imkanlar. Çekip gitmek gelse de içimizden, mecburiyetler bırakmaz bizi. Elimiz kolumuz bağlanır kalır.
Öyle büyür ki bu durum bazen. İnsan artık kaldıramaz bunu. Kimisi delirir aklını kaybeder, kimisi hayattan vazgeçer. Kimisi umutludur, umudunu hiç kaybetmez. “Bir gün hepsi geçecek ” der kendi kendine.
Kimisi Rabbi’ne sığınır hep. Rabbi’nden yardım bekler. İnancın ve Rabbi’ne sığınmanın verdiği rahatlıkla sıyrılır tüm sıkıntılardan.
En doğrusu da bu değil mi zaten?
Günü geldiğinde sıkıntısı da, kederi de, neşesi de kaybolup gitmeyecek mi?